Buz ve Ateşin Şarkısı'ndaki Temalar

Westeros Türkiye Vikipedi sitesinden
Dosya:Face in the Pool-Knight Fighting Dragon.jpg
Bu makale henüz geliştirme aşamasındadır. İsterseniz sayfayı düzenleyerek, "Game of Thrones Viki"ye katkıda bulunabilirsiniz.

Buz ve Ateşin Şarkısı, Amerikan yazar ve senarist George R. R. Martin tarafından yazılmakta olan epik fantastik bir seridir. Aslında üçleme olarak planlanan serinin ilk bölümü 1996'da yayınlandı. Seri şu an beş yayınlanmış kitabı içermektedir; iki kitabın daha çıkması planlanmıştır. Seri karakterlerin bakış açısıyla birisinin gözleri aracılığında üçüncü ağızdan anlatılmaktadır. Game of Thrones olarak adlandırılan televizyon uyarlaması 2011'de yayınlanmaya başlamıştır. Buz ve Ateşin Şarkısı hikayesi, başlıca Westeros adında bir kıtada ve Essos olarak da bilinen doğuya doğru uzanan geniş bir kıtada, kurgusal bir dünyada yer alır. Üç ana hikaye giderek içe içe geçer: pek çok rakip aile arasında Westeros'un kontrolü için yapılan iç hanedan savaşlarının tarihi; Westeros'un güney sınırında olan büyük buz duvarının arkasında yaşayan Ötekiler'in ayaklanma tehlikesi; ve 15 yıl önce başka bir iç savaşta öldürülen kralın sürgün kızı Daenerys Targaryen'in, Westeros'a geri dönüp tahtta hak iddia etme arzusu. Seri ve televizyon uyarlaması en eleştirisel tepkilerini büyü ve gerçeklik, siyaset ve toplum, karakterlerin belirsizliği, şiddet ve ölüm, cinsellik, feminizm, din ve yemek temalarına alıyor.

Büyü ve gerçeklik

Buz ve Ateşin Şarkısı'nda bulunan büyünün miktarı üzerinde uğraşan Martin, çoğu büyüsel alternatiflerden birini tercih etmeden önce ilk başta hiç büyü olmayan alternatif bir tarihi roman yazmayı düşünmüştür. Ancak, büyünün hafif tutulup okuyucuya bunun hissinin verildiği epik fantastik türde yeterli derecede sihrin kullanılması gerektiğine inanmaktadır. Ayrıca edebi etkide büyünün insan kavrayışının arkasındaki tuhaf ve tehlikeli güçleri simgelemesi gerektiğine, gelişmiş uzay teknolojisi ya da formüler büyüler olmaması gerektiğine inanır. Büyünün anlam gereği sihirsel olması gerekir, sık görülen güç gösterişi gibi değil. Bu nedenle hikayede bariz fantastik öğelerden kaçınmıştır. Sihrin miktarı başlangıçtan itibaren giderek artar ama seri diğer pek çok fantastik eserlerden daha az sihirsellikle bitecektir. Bütün kurgular aslında uydurma olmadığı için, Martin hikayenin özünde en azından gerçekliği yansıtması gerektiğine inanır. Nobel Ödülü konuşmasında yazılmaya değecek tek şeyin "insan kalbinin kendi içinde çatışması" olduğunu söyleyen William Faulkner'in ifadesine katılmaktadır. Bu yüzden önceki yazarların kitaplarındaki gibi fantastik duygudan çok hikayede büyü ve büyücülüğe daha az önem vererek kılıç oyunları, savaşlar, siyasi entrikalarla biraz daha fazla tarihi kurgu hissi vermeye çalışmıştır. The Atlantic, serinin görünürde edebiyatın iki farklı türleri olan fantastik ve realizmi birlikte işlemeyi denediğini ve Martin'in kitaplarının genellikle gerçekliğiyle meth edildiğini belirtmiştir. The Atlantic, Buz ve Ateşin Şarkısı kitaplarının realist ruhunu "sihir yalnızca karakterlerin içinde yaşadığı evrenin çevresinde oyalanır ve bu fevkaladeden çok korkunç bir şeydir. [...] Bu kaçmak istediğimiz dünya hakkında, zaman zaman içinde yaşadığımız dünyaya rahatsız edici şekilde benzeyen ve beklentilere meydan okuyan fantastik bir hikaye." sözleriyle görmüştür. Buz ve Ateş’in çözümlenmemiş daha büyük anlatım tarzı da hikayenin gelecek olayları teorilerle desteklemesidir. Martin’e göre, Buz ve Ateş’in gelecek hikayesinin çoğu kilit noktası her kitapta daha fazla açığa kavuşan kurgusal geçmişteki on altı yılda yatmaktadır. Martin’in hikayenin önceden tahmin edilebilir olmamasına dikkat göstermesine rağmen olayların başlangıçtan itibaren ipucu vermesi planlanmıştır. Güvenilmez anlatıcı olarak kullanılan bakış açısı karakterleri geçmiş olaylarda farklı perspektifleri sağlayabilir ve olayları açıklığa kavuşturmuş olabilir. Bu yüzden okuyucuların doğru olduğuna inandığı şeyler doğru olmayabilir.

Dünya

Martin bariz fantastik unsurlar kullanmaktan kaçarak Buz ve Ateş’te gösterilen hayali yerlerde kurgu kullandı. Buz ve Ateş hikayesini Dünya’nın alternatifi olan ya da J.R.R. Tolkien’in Orta Dünya ile öncülük ettiği “ikincil dünya” üzerine kurdu. Hikaye başlıca Westeros adında bir kıtada yer alıyor ama ayrıca Essos adında doğuya doğru uzanan kara parçasında da geçiyor. Her karaktere ve sahnelerine uygun olması için biçim değişiyor, Daenerys’in egzotik diyarı, Avrupa’nın bilinen orta çağ tarihinden kurgulanan Westeros’tan daha renkli ve fantastik görülebilir. Martin ölçülen mesafelere dayanan seyahat uzunlukların tahminini engellemek için harita ölçeğinden kaçarak Buz ve Ateş'in Şarkısı dünyasının büyüklüğünü bilerek belirsiz yapmıştır. Westeros kıtası, Güney Amerika ölçülerinde göz önüne alınmış olmasına rağmen. Uzak mekanlarla aydınlatılmamış okuyucuların mekanları ve karakterleri gerçek Orta Çağ insanlarıyla karşılaştırma olasılığından dolayı dünya haritasının tamamen kasten var edilmemiştir. Her yeni kitaba bir ya da iki harita eklendiği için, okuyucuların serinin sonunda dünya haritasını bir araya getirebilme şansı vardı. Evrenin kurgusal tarihi yaklaşık on iki bin yıla uzanır. Buz ve Ateşi hikayesinin, insanların artık ejderhalara ve Ötekilere inanmadığı bir sihir etkisinin kalmadığı dünyaya kurulduğu düşünülebilir. Karakterler sadece dünyalarının doğal görünümlerini kavramaktadırlar ama Ötekiler gibi sihirsel unsurları kavrayamazlar. Zenginliğinden yoksun bırakılmış bir aileden gelen Martin'in her zaman düşmüş medeniyetlere ve kayıp imparatorluklara karşı ilgisi olmuştur; Tolkien’in Orta Dünyasında da terk edilmiş Moria Madenleri ve elflerin terk edişleriyle birlikte düşüşler vardır. Buz ve Ateş’teki Valyria kayıp imparatorluğu bir zamanlar Karanlık Çağ’dan önce Roma’ya benzer yüce bir medeniyetti. Bu unsurlar hikayeye etkili bir üzüntü vermiş olabilir. Martin’in hayal gücünde eşsiz olduğuna inandığı Sur, İskoçya sınırına yakın İngiltere’nin kuzeyinde Hadrian Duvarı’na ziyaretinden ilham alınmıştır. Tepelerin üzerinden bakarken Martin, kuzeyden gelecek tehditlerin ne olduğunu bilmeyen Akdenizli bir Roma komutanının ne hissettiğini merak etmiştir. Surun boyutu, yüksekliği ve hayali güçleri bu tür ihtiyaçlar için ayarlanmıştı. Westeros evreninin en dikkat çeken yönlerinden biri mevsimlerin karışık ve uzun olmasıdır. Hayranlar mevsimler için ayrıntılı bilimsel teoriler açıklamıştır ama Martin bilimselin yerine doğa üstü fantastik bir açıklamanın var olduğu üzerinde durur. Martin yazı ürün, bolluk, neşe olarak ve kış mevsimini kişinin hayatta kalmak için çabalaması gerektiğini sembolize ederken zevk aldığını belirtmiştir. Sur’un ötesinde Westeros’un en kuzeyindeki devler, Ötekiler ve Ormanın Çocukları gibi türlere rağmen Buz ve Ateşin Şarkısı evreninde insanlar yoğunluktadır. Köpekler, kediler ve atlar gibi sıradan hayvanlara ek olarak Martin’in evreninde bizonlar, bozkurtlar ve mamutlar gibi gerçek dünyada Buzul Çağı hayvanlarına benzer bazı hayvan türleri vardır. Bu hayvanlar arasında, Westeros’ta sadece evcilleştirilmiş sürü hayvanı olarak bizonlara çoğunlukla rastlanılabilir. Bozkurtlar ve mamutlar sadece Sur’un ötesindeki topraklarda bulunabilir. Stark çocukları tarafından sahiplenilen bozkurtların yaygın köpek ve kurtlardan daha akıllı olduklarının belirtileri gözükmektedir. Her kurt yavrusu bağlı olduğu çocuğun mizacını yansıtarak büyür. Ejderhalar ve deniz canavarları efsanevi hayvanlar olarak görünür.

Ormanın Çocukları

Ormanın Çocukları, Westeros’un asıl yerlileri olarak tanıtılır. Ormanın Çocukları seride sık sık bahsedilir ama binlerce yıldır görülmemiştir. Minik insansı yaratıklar oldukları düşünülmektedir; rüyalar ve doğa üzerine mistik güçleri olan karanlık ve güzel yaratıklar. Ormanın Çocukları kısa boylarına göre fiziksel yeteneklerini geliştirmiştir ve herhangi bir şeyi yok etmeden doğal çevrelerinde yaşamışlardır. Zarif, hızlı, çeviktirler. Dağlar ve ağaçlar arasında olduğu gibi yerde de oldukça hızlı hareket edebilirler. George R. R. Martin sürekli olarak elf olmadıklarını vurgulamıştır. Konu hakkında “Çocuklar… çocuklardır. Elfler ölüm için yaratılmıştır.” Sihirlerinin bazısı doğaya yakınlıklarından ve ilkel duyusal yeteneklerinin gelişimine odaklanmalarından gelmiştir. Çocuklar ağaçlar ve tanrı korularıyla toprak boyunca her şeyi görebilir ve dinleyebilirlerdi. Madenleri yoktu ama savaşta obsidiyen silahlar ve tahta yaylar kullandıkları söylenilmektedir. Ormanın Çocukları, büyük bir toprak köprü aracılığıyla en doğu kıta olan Essos’tan karşıya geçen at süren ve bronz silahlar kullanan ilkel savaşçı medeniyeti İlk İnsanlar’a karşı pek çok savaş yaptı. Savaş, Yüzler Adası Antlaşması’yla sona erdi ve tüm açık toprakların kontrolünü İlk İnsanlar alarak Çocuklar ormanda yaşamaya devam etti. Sur’un inşası ve eski tanrıların sihri, ateş ve ejderha camının kullanılmasıyla Şafak Savaşı’nda Çocuklar ve İlk İnsanlar tarafından sonunda topraklardan atılan Ötekiler tehlikesinden dört bin yıl sonra Antlaşma zayıflamıştı. Bunu takip eden yıllarda Çocuklar giderek kaybolmuştur ve Westeros’u terk ettikleri ya da soylarının tükendiği farz edilmiştir.

Ötekiler

Ormanın Çocukları ve İlk İnsanlar arasındaki Antlaşma onlarca yıl süren bir kış ve bir nesil süren geceyi getiren, büyük ölümlere ve yıkımlara neden olan Westeros’u güneyine kadar alıp götüren en kuzeyden gizemli ve kindar bir doğa üstü ırk olan Ötekiler çıktığında Antlaşma zayıflamıştı. Şafak Savaşında, Ötekiler ejderha camı, ateş ve eski tanrıların büyüsü birlikte kullanılarak Ormanın Çocukları ve İlk İnsanlar tarafından sürülmüştür. Çocuklar ve İlk İnsanlar daha sonra, Ötekiler’in tekrardan güneye gelmemesi için Kuzey Westeros’un bir köşesinden diğerine buz ve eski büyüden büyük bir Sur inşa ettiler. Ötekiler, Taht Oyunları’nın başlangıcında tekrardan ortaya çıkar ve sadece geceleri gözükerek şiddetli soğukla birlikte gelir. Ötekiler parlak mavi gözleriyle uzun, zayıf ve vakur insansı varlıklar olarak gözükür. Her adımda renk değiştiren zırh giyerler ve soğuktan dolayı çeliği paramparça edebilen kristal kılıçlarla savaşırlar. Ötekiler sessiz hareket eder ama sesleri buz çatırdamasına benzer; bunun kendi dilleri olduğundan söz edilmektedir. Ötekiler tarafından öldüren yaratıklar bir süre sonra aynı mavi gözlerle zombi olarak yeniden canlanır. Bu dönüşen varlıklar, dönüşmüş olan atları sürerken görülürler. Ötekiler zırhlarını kolaylıkla parçalayabilen ejderha camından yapılma silahlara karşı zayıftır. Ayrıca Valyria çeliğine karşı da savunmasızdır. Öldüklerinde oldukça soğuk sıvı bir havuza eriyormuş gibi gözükür. Dönüşenler obsidiyene karşı aynı zayıflığı göstermez ama ateşe karşı savunmasızlardır. Martin okuyucuların, tarihin keşfedildiği “Kış Rüzgarları”nda kesinlikle daha fazla Öteki göreceğini söylemiştir.

Ejderhalar

Buz ve Ateşin Şarkısı’nın geçmiş hikayesinde, Fatih Aegon Westeros’a üç ejderha getirdi ve Yedi Krallık’a hükmetmek için kullandı. Soyu tutkunluk içinde geçti, ama ASOIAF başlamadan iki yüz yıl önce Ejderhaların Dansı olarak bilinen rakip Targaryen varisleri arasındaki iç savaşta çoğunun öldürülmesiyle sayıları azaldı. Hikayenin başında, soylarının tükendiği ve sadece taşlaşmış ejderha yumurtalarının kaldığı düşünülmüştür. Taht Oyunları’nın sonunda Daenerys, Khal Drogo’nun yakılma töreninde üç ejderhasını yumurtadan çıkartarak türün hayata geri gelmesini sağlamıştır. Hikayede ejderhalar pullu, ateş püsküren, hayvan seviyesinde zeka ile sürüngen yaratıklardır. Buz ve Ateşin Şarkısı için bazı ressamlar ejderhaları dört ayaklı, bir dizi bağımsız kanatlı varlıklar olarak resmetmişlerdir ama George R.R. Martin bunun doğru olmadığını belirtir. Ejderhaların havada ağırlıklarını gerçekten tutabilmeleri için tasarımlarını olabildiğince mantık çerçevesinde yaptı. Bu yüzden, ejderhaları diğer ressamların hayal ettiğinden daha kıvrımlı ve daha incedir. Ayrıca Martin ilk olarak Targaryen’lerin ejderha güçlerine bir tür illüzyonla sahip olmasını düşünmüş ama sonra onun yerine “gerçek” ejderhalarla devam etmeye karar vermiştir. Martin hiçbir zaman ejderhaların konuşmasını arzulamadı çünkü insanlardan farklı olmasını istedi.

Siyaset ve toplum

The Daily News hikayeyi “Tolkien tarzı kılıç ve sihirden çok Makyavelizm tarzı siyası entrikaya odaklı” bulmuştur. Martin Buz ve Ateşin Şarkısı evrenini kurmak için tarihi kaynaklar kullandığı için The Guardian, Güller Savaşı sırasındaki İngiltere ve Westeros arasında şaşırtıcı bir benzerlik gördü. Orta Çağ’da, insanlar evleri ya da akrabalıklarıyla ve ittifaklarıyla tanınırlardı, modern zamandaki gibi ülke ya da milliyetiyle değil. Krallığın meşruluğu çok önemli olduğu için kral, Tanrının bir benliği olarak görülürdü. Martin liderlerin kararlarının olası sonuçlarını ve iyiliğin direkt olarak liderleri yeterli ya da tam tersi yapmadığını göstermek istedi. The Atlantic, güç savaşının iyi ve kötü arasındaki savaştan değil, feodal sistemin baskısından geldiği Buz ve Ateşin Şarkısı’na “kahramanlık hikayesinden öte daha çok politik bir hikaye, insanlık savaşında insanlığın muhteşem potansiyelini gidermekten öte ilkel takıntılarıyla ilgili bir hikaye” olarak baktı. Roman, insanların sınıflarının görevlerini ve ayrıcalıklarını bilerek yetiştiği orta çağ sınıf yapılarının anlaşmazlıklarını yansıtmaktadır. Martin ayrıca insanların kimliğini oluşturan hafızanın ve değerlerin ya da sosyal sınıfın ya da doğumun ilişkisini keşfeder. İsimlerini ve kimliklerini kaybeden karakterler arasında Arya Stark ve Theon Greyjoy vardır; başka insanları özgürce katledebilmek için hiç kimse olmayı amaçlayan Yüzsüz Adamlar’a katılmadan önce Arya pek çok farklı kimlikle ele alınır. Başka bir taraftan, Quentyn Martell ve yoldaşlarının gizlenmelerine gerek olmamasına rağmen sahte isimler alarak kasten kimliklerini saklarlar.

Ahlaki belirsizlik

Fantastik türde en bilindik tema iyi ve kötü arasındaki savaştır, Martin’in yeni Tolkienci Fantastiğin sanılarına ve toplamalarına karşı çıkmasına rağmen. Oysaki Yüzüklerin Efendisi çirkin siyah kıyafetlerle kötülüğü dışa vurarak başarı elde etti, Martin Tolkien’in taklitçilerinin iyi ve kötü arasındaki savaşın basmakalıp klişelerle basitleştirdiğini hissetti. William Faulkner’in 1950 Nobel Ödülü konuşması Martin’in yazı yazması için bir paradigma görevi görmektedir; Faulkner hakkında yazmaya değecek tek şeyin insan kalbinin kendisiyle içinde bulunduğu savaş olduğunu söylemişti. İnsanların gerçek hayatta iyi ve kötü için kapasitesi gibi, Martin Buz ve Ateşin Şarkısı serisinde karakter değişimi ve kefaret sorununu keşfeder. The New Yorker şu ifadeyle özetlemiştir, “Başlangıçta ayıplanacak eylemlerde bulunan ve kötü adam olarak gözüken karakterler zaman geçtikçe sempatikleşiyor”, ve The Atlantic televizyon uyarlamasının bile izleyiciye “zaman zaman sempatik olan karakterler topluluğu sunduğunu ama kolay tespit edilebilen kahramanlar sunmadığını” söylemiştir. Orklar ve melekler yerine gri karakterlere bağlı olarak Martin kahramana öteki taraftaki kötü adam olarak bakar. Martin’in siyah giyen ve ayrıca kahraman olan suçlu pislik olarak tasvirlediği Sur’un Gece Nöbetçileri fantastik basmakalıp düşüncelere kasıtlı bir dönemeçti. Evrensel olarak tapılan ya da nefrret edilen her kurgusal karakterlerin gerçek hayata sunmak için çok tek boyutlu olmasından dolayı, Martin karakterlerini okuyucuların tanıması için oldukça karışık yapıyla yazmaktadır. Romanlardaki eylemler ve politikalar, kimin iyi kimin kötü olduğu hakkında kararı okuyucuya bırakır. Karakterler birden fazla bakış açısı yapısıyla pek çok farklı taraftan keşfedilmektedir, onun için çoğu fantastik eserin aksine, Buz ve Ateşin Şarkısı’nda sözde kötü adamlar kendi bakış açılarını sunabilir. Gerçek hayatta iyi ve kötü tarafı temsil edeni belirlemek her zaman kolay olmayabilir, tarihte bazı kötü adamlar iyi şeyler yaparken, büyük kahramanların da zayıflıkları ve kusurları olmuştur. Ancak, Martin’e göre, Tyrion Lannister kitapta alaycılığıyla birlikte onu favori karakteri yapan en manevi açıdan tarafsız karakterdir.

Şiddet ve ölüm

The New York Times, “kaleden atılan çocuk, yüzü yenen kadın, burnu kesilen adam, kulağı kesilen kız, birçok tecavüz, katliam, hayvanlardan tarafından insanların yenmesi ve idamlar” ile birlikte serinin kesinlikle çocuk edebiyatı olmadığını söyleyerek Martin’i “savunulmaz derecede soğukkanlı” olarak övmüştür. Entertainment Weekly, Martin’in serinin önemli ve sevilen karakterlerini öldürmekteki acımasızlığını görmüş ve “hayranlar kitaplarını duvara atıp tekrardan almaya gidiyorlar” demiştir. The Washington Post karakterlerin savunmasız olduklarını ve her an ölebileceklerini söylemiştir. Fantastikliğin hayali bir diyardan gelmesine rağmen, Martin sevilen insanların bile zaman zaman çirkince öldüğü gerçek dünyayı yansıtmayı zorunlu görür. Orkların ölümü okuyucu üzerinde büyük bir etki bırakmaz, bir arkadaşın ölümü çok daha fazla duygusal etki bırakır. Martin ana karakterleri öldürüyor çünkü hikayede kahramanın sağ salim her şeyin üstesinden geldiğini önceden bilmeyi sinir bozucu bulmaktadır. Martin bir savaş öncesi askerin korkmuş olma durumunu karşılaştırınca realizmin bu eksikliğini sevmez. Martin okuyucuların her sayfa çevirişlerinde hiç kimsenin güvende olmadığını hissetmelerini istemektedir. Martin bir kahramanın kurban edilmesini insan doğası hakkında derin şeyler söylemeye tercih eder ve okuyucuların üzülmesini istemediğini ya da bundan rahatsız olmasını istemediğini vurgular. Savaş sahnelerinde ölecek karakterleri seçerken Martin çok fazla önemsemeden karakter listesinden ikincil ya da üçüncül karakterleri seçer, seçtiği bu karakterleri çok anlatılmamış ve bazı durumlarda sadece isim olarak görür. Ancak, pek çok ana karakterlerin ölüm ve ölüm zamanları başlangıçta planlanmıştır, -ki bu sahnelerin yazması her zaman kolay olmamasına rağmen. Pek çok ana karakterin öldüğü “Kızıl Düğün” adlı sahne, Martin’in şu ana dek yazdığı en zor sahneydi. Sürekli olarak bölümü yazmayı atlamış ve sonunda Kılıçların Fırtınası’nda yazmıştır. Okuyucuların tepkisi övgüden yergiye kadar değişmiştir ama Martin “bölümü yazması acı vericiydi, okuması acı verici olmalı, yürekleri savuran, dehşet ve keder ile dolduran bir sahne olmalı” demiştir. Kitaplardaki savaşlar, iyi ve kötü arasındaki savaştan manevi olarak daha karışıktır. Romanlar savaşların önemli ölüm oranlarının olduğunu yansıtmaktadır. Savaşa karşı romanların tutumu Vietnam Savaşı ihtilaflarıyla birlikte Martin’in deneyimleri tarafından şekillenmiştir. Martin Vietnam Savaşı aleyhinde olduğu için kitaplar, savaş, şiddet ve sonuçları hakkında bazı görüşlerini yansıtır. Görünürde önemli karakterlerin ölümü ve öldüğüne inanılan karakterlerin yeniden ortaya çıkması temaların arasındadır. Ancak, The Atlantic, Martin’in belirsizliğe olan tutkusu, Ejderhalarla Dans’ta Jon Kar’ın kaderi gibi, belirgin ölümler okuyucuyu giderek şüphelendirebileceğini söylemiştir. Martin ölü bir karakteri hayata döndürmeyi karakterin dönüştürücü bir deneyim gerektirdiğine inanır. Beden hareketli olabilir ama ruhun bazı yönleri değişmiş ya da kaybolmuştur. Sürekli olarak ölümden dönen karakterlerden biri Işık Lordu, Beric Dondarrion’dur ve ona olan şey bazı geri dönen karakterlerle aynıdır; insanlığının ve geçmiş yaşantısının birazı, ölümden her geri dönüşünde kaybolur, insan doğası azalır ama ölümden önce yapmak için gönderildiği görevi hatırlar.

Cinsellik

Fantastik tür, Buz ve Ateş serisine nazaran nadiren seks ve cinselliğe odaklıdır. İnsan hayatında önemli itici güç olan cinselliği öyküden uzak tutmamayı göz önünde bulundurarak Martin kitapları daha gerçekçi yapması için çoğu Buz ve Ateş karakterini cinsel dürtülerle donattı. Martin ayrıca savaş zamanı kadınlara akılsızca tecavüz ederken turnuvalarda iyiliklerini aldığı leydilerine tapan şövalyelerin olduğu ortaçağ tezatlığından büyülenmiştir. Orta Çağ’da var olmayan ergenlik kavramını kitapta 13 yaşında olan Daenerys’in cinsel ilişkisine model olarak kullandı. Çoğu soylu kadın o yaşta ya da o yaşın altında evlenirdi çünkü cinsel olgunluğun başlaması çocukları tamamen yetişkine çevirirdi. Targaryenlarla, kitaplar ayrıca kanlarını saf tutmak için Antik Mısır’ın Ptolemaic hanedanındaki ensest uygulamalarına gönderme yapar. Ancak, Martin, Cersei ve Jaime Lannister ikizlerinin ensest ilişkisinde sosyopatik bir öge gördü. Martin, kitapların seks sahnelerinin “heyecanlı, baştan çıkarıcı seks ya da iğrenç, karanlık, formaliteden seks” olup olmadığını okuyucunun tecrübesine bırakmayı amaçlar. Ancak, romanın seks sahneleriyle bazı okuyucuların sekse karşı Amerikalı bağnaz davranışları kınamıştır. Martin sadece güçlü bir çifte standardın vajinaya giren bir penis hoşnutsuzluğa sebep oluyorken birisinin kafasından geçen bir baltaya itiraz eksikliğini açıklayabileceğine inanır.

Kişilik

İnsanların kim olduğu düşüncesi ve oldukları kişiyi olduran şey, seri devam ederken daha çok belirginleşmesine rağmen seri boyunca önemli bir temadır. Bakış açısı karakterleri isimlerini değiştirirler, kişiliklerini bölüm başlıklarında dahi kaybederler. Kral Toprakları’ndan Braavos’a yol alırken kimliğini sürekli değiştiren Arya karakterinde bu en iyi örnektir: Arry, Nymeria, Nan, Tuzlu, Kanallardan Cat ve diğer isimleri. (Ejderhalarla Dans’taki bölümlerinde ‘Kör Kız’ ve ‘Çirkin Küçük Kız’ olarak çağrıldığı görülür) Martin, “Arya bir düzine farklı kimlikle devam etti, nihai amacı hiç kimse olmak olan ve kıyafet değiştirir gibi kimlik değiştirebilen Yüzsüz Adamlar’ın olduğu yere, Braavos’a gelirken bile.” Demiştir. Arya ismini değiştiren tek karakter değildir. Kız kardeşi Sansa Stark, Alayne Taş kimliğine bürünür. Tyrion Lannister, Yollo ve Hugor Tepe isimleri altında seyahat eder. Catelyn Stark, Leydi Taşkalp olur. Ve Theon Gyrejoy’un Ejderhalarla Dans’taki bölümleri Reek, Kışyarı Prensi, Dönekpelerin, Kışyarı’daki Hayalet ve en son yine Theon olarak isimlenir. Martin “Kişilik bütün seride ve yan kitaplarda sürekli oynadığım şeylerden biri — bizi biz yapan şey nedir? Doğumumuz mu, kanımız mı, dünyadaki konumumuz mu? Ya da bizi bütün yapan bir şey mi? Bence değerlerimiz, anılarımız ve benzeri.” demiştir.

Feminizm

Martin, ataerkil toplumda kurulmuş romanların bazı etkilerini açığa çıkarmak için kadın karakterlerin çeşitliliğini sağlar. Bütün karakterlerini hayalleri ve nüfuzlarıyla aynı temel ihtiyaçlarla insan olarak yazarken kadın karakterlerini de, erkek karakterler gibi insan kişiliğinin geniş yelpazesiyle örtmektedir. Martin yaş ve cinsiyet gibi onun için büyük farklılıklara rağmen yazma sürecinde tüm bakış açısı karakterleriyle tanınabilir. Çocuklukta aşılanan bazı değerlerin, bilinçli olarak reddedilse bile, bunların hiçbir zaman tamamen gidemeyeceğini kabul etmesine rağmen kendisini ne kadın düşmanı ne de feminizmin önderi olarak görür. Serinin feminist ya da anti-feminist olup olmadığı tartışmalarına değer verir ve çoğu kadın okuyucuların, en azından bazı kadın karakterleri sevdiğini görmekten oldukça memnundur. Her durumda da feminist açıklama yapmakta aşırıya kaçmaz. The Atlantic, Daenerys ve Kraliçe Cersei’yi evliliğe zorlanmaları, güçlü olma hırsları ve düşmanlarına karşı tamamen acımasız olmalarıyla paralellik paylaştıklarını yazmıştır. Westeros’taki güç iddiası için en hızlı ve en kesin yol soy ve veraset olduğu için, Cersei intikam için nefret ettiği kocası Robert’ı gerçek bir varissiz bırakırken kardeşi Jaime’yle birlikte olup doğurduğu annelik avantajından yararlanır. Martin, Cersei’nin Ejderhalarla Dans’taki halk içinde utanç yürüyüşünün feminist ya da feminist düşmanı olarak okunabildiğini söylemiştir. Kral IV. Edward’ın metresi Jane Shore da Edward’ın ölümünden sonra aynı şekilde cezalandırılmıştı. Cersei onuruyla tanımlanmıştır ve bu ceza direkt kadınların onurlarını kırmaya yönelikti ama hiçbir zaman erkeklerin üzerine yüklenilmemişti. Eleştirmenler, 2011’de Game of Thrones’un yayınlanmasından sonra serinin kadın tasvirlerini eleştirdi. Ginia Bellafante, The New York Times’ın bir bölümünde serinin “erkek kurgusunun patronluk taslayarak popülasyonun diğer yarısına ulaşmak için tersyüz ettiğini” söyledi ve “dizideki bütün bu kanunsuzluk bayanlar için mazur görülebilecek korkudan yoksun, yaşayan hiçbir kadının izleyemeyeceği küçük bir şeymiş olarak eklenildiğini” ‘gerçek sapkınlık’ olarak değerlendirdi. Buz ve Ateşin Şarkısı serisi gibi kitaplar okuyan kadınlar olmasına rağmen, Bellafante hiçbir zaman “kitap okuma kulübünde herkes öncelikle Hobbit’e karar vermedikçe Lorrie Moore’dan okumayı reddeden tek bir kadınla tanışmadığını” söylemiştir. Makale çok fazla tepki aldığında dolayı New York Times yorum seçeneğini kapatmak zorunda kalmıştır. The Huffington Post’tan Ilana Teitelbaum ise Bellafante’in yazısının sadece yanlışlıklarla dolu olduğunu değil ayrıca kadın okuyucuları da küçük gördüğünü iddia ederek “Sevgili New York Times: Taht Oyunları Sadece Erkekler İçin Değil” adında bir makaleyle tepki verdi. Teitelbaum, dizideki çoğu seks sahnesini savundu. Feminist bir perspektiften Buz ve Ateş kitaplarını ve fantastik tür tartışmalarını destekledi ama Bellafante’in fantastik türü “erkek kurgusu” olarak değerlendirerek cinsiyet ayrımı yapmasını göz önünde bulundurarak fantastiğe sadece erkeklerin ilgi duyduğu ifadesini reddetti. The Atlantic’ten Scott Meslow serinin kadınların güç iddia edebilirken seksin başlıca olduğu bir dünya üzerinde kurulu olduğunu ve kadın düşmanlığı göstermek ile kadın düşmanlığını desteklemek arasındaki farkı ayırt edebilmenin gerekli olduğunu söylemiştir.

Din

Seri pek çok rekabet eden dinleri betimler. Martin daha gerçekçi yapması için romanlarına din kattı. Nihayetinde din Orta Çağ’da yaşayan insanlar için çok önemliydi.